Türkiye’de Herkesin Mutlaka Görmesi Gereken 10 Muhteşem Yer
İmparatorlıkların harikalarına ve medeniyetlerin mirasına ev sahipliği yapan Türkiye, tarihin uzun çağlarına ve doğanın güzelliklerine açılan bir geçit gibi. Gelin biz de Türkiye’de mutlaka görülmesi gereken 10 yere yakından bakalım...
1 – Ayasofya Camii
Ayasofya (resmi adıyla Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi) sadece İstanbul’un değil dünyanın en önemli tarihi yapıları arasında yer alıyor. Bizans İmparatoru I. Justinian’ın emri ile 532-537 yılları arasında inşa edilen Ayasofya imparatorluğun dört bir tarafındaki diğer dini yapılardan getirilen malzemeler ile inşa edilmiş. Bir mühendislik harikası olan bu yapının inşasının 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanması bu neden bağlanıyor. İnşa edilir edilmez Hristiyan dünyasının en büyük kilisesi ünvanına sahip olan yapı bu niteliğini 1000 yıla yakın bir süre de korumuş. Aynı yere, kendisinden önce iki kilise inşa edildiği ve bu iki kilise yıkıldığı için Ayasofya “Üçüncü Ayasofya” olarak da anılıyor. 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinin ardından camiye çevrilen kilise 1935’te alınan kararla müzeye çevriliyor. 2020’de ise tekrar camii statüsüne kavuşuyor. Yapı camii işlevinin yanında ziyarete açık bölümleri ile hizmet vermeye devam ediyor ve dünyanın dört bir yanından meraklı ziyaretçileri konuk ediyor.
2- Göbeklitepe
Harran Ovası’nın eşsiz düzlüklerinde bulunan Göbeklitepe kazılarında 12.000 yıl öncesine ait, yaklaşık 6 metre uzunluğunda ve 40 ton ağırlığında T şeklinde taş bloklara rastlandı. Gizemli taş blokların merkezdeki bir çift taş blokun etrafında daire formunda yerleştirilmiş olması, üzerlerinde hayvan, insan ve çeşitli soyut figürlerin bulunması bu bölgenin dini pratikleri için inşa edildiği iddiasını güçlendirdi. Kazılarda çıkartılan taş blokların yüzeyinde parmak, el ve kol gibi kabartmalara rastlanılması bu blokların insan heykelleri olduğu iddiasını da gündeme getirdi. Bu 8000 yıl önce ise avcı-toplayıcı olduğu düşünülen insanlığın bu zamandan çok daha önce yerleşik yaşama geçtiği ve din gibi soyut kavramlar etrafında örgütlendiğini kanıtlayarak insanlık ve medeniyet tarihini kökten değiştiriyor.
Bölgedeki kazılar halen devam etmekte olsa da Göbeklitepe Örenyeri ziyaretçi akınına uğruyor. Şanlıurfa’nın 18 kilometre Kuzey-Doğusunda, Örencik Köyü yakınlarında bulunan bölge her gün 08:30-17:30 arasında ziyaret edilebilmekte. Arkeolojik kazılardan çıkarılan eserler Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor ve müze Göbeklitepe’ye ilgi gösterenlerin ziyaret etmesi gereken yerlerin başında geliyor.
3- Aspendos Tiyatrosu
Aspendos Antik Kenti’nin incisi olan Aspendos Tiyatrosu dünya üzerinde en iyi korunabilmiş Roma yapılarının başında geliyor. Duvarlarındaki yazıtlar sayesinde tiyatronun Mimar Zenon tarafından 160-180 tarihleri arasında inşa edildiği kesil olarak biliniyor. Marcur Aurelius’un hükümdarlığı dönemine ait tiyatro 12.000-15.000 seyirci kapasitesine sahip. Yapının efsanelere konu olan akustik yapısının mükemmelliği sayesinde tiyatro bugün hala ilk amacına sadık biçimde kullanılıyor. Aspendos Antalya’dan 40 km. kadar uzakta olmasına karşın tiyatro şehrin tamamı için bir hale etkisi yaratıyor. Bu olumlu etki sayesinde de Antalya’nın bir şehir ve marka olarak değeri artıyor. Bu artışı şehirde düzenlenen uluslararası etkinliklerin sayısını veya Antalya satılık emlak ilanları inceleyerek görmek de mümkün. Dahası, her yıl düzenlenen Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali sadece Türkiye’den değil, dünyanın dört bir yanından ziyaretçileri bu tiyatroda sahnelenen oyunlara, verilen konserlere davet ediyor. Bu da şehir için önemli bir prestij kaynağı oluyor. Tiyatronun her yıl 500.000’den fazla kişi tarafından ziyaret edildiği biliniyor ve tiyatro her gün ziyaret edilebiliyor.
4- Sümela Manastırı
Yörede Meryem Ana olarak bilinen manastır Karadeniz Bölgesi’nin en önemli tarihi eserlerinden bir tanesidir. Trabzon’un Maçka ilçesinde bulunur ve bugün Altındere Vadisi Milli Parkı’nın sınırları içerisinde yer alır. Manastır bir grup dini yapının birbirine eklemlenerek bir araya gelmesi ile bugünkü formuna kavuşmuştur. Altındağ Vadisi’ndeki Karadağ’ın 300 metre üzerinde kurulan manastırın deniz seviyesinden yüksekliği ise 1200 metredir.
Efsaneye göre I. Theodosius döneminde (379-392) biri Atina’da biri İstanbul’da bulunan iki rahip aynı rüyayı görürler. Rüyalarında Meryem Ana’nın Aziz Luka tarafından yapılan bir ikonasının havalanarak Trabzon’daki Karadağ bölgesine indiğini ve Meryem Ana rahiplerden buraya bir kilise inşa etmelerini istemiştir. İki rahip de birbirinden habersiz yola çıkarlar ve Trabzon Limanı’nda karşılaşırlar. Bir süre sonra aynı rüyayı gördükleri için aynı yere geldiklerini fark ederler ve aramaya geldikleri Meryem Ana ikonasını bu bölgedeki bir mağarada bulurlar. Daha sonra mağaranın içine bir manastır kurmaya karar verirler ve ölene dek burada kalırlar.
Sümela adının Yunanca siyah anlamına gelen “melas” kelimesinden, bunun da manastırın üzerine kurulduğu Karadağlar ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bir diğer iddia da Sümela isminin manastırda bulunan efsanevi Meryem Ana freskinde kullanılan siyah renklerle ilgili olduğudur. Bahsi geçen freskler hala restore edilmekte ve restorasyonun 2023 yılında bitmesi öngörülmektedir. Ziyaretçiler restorasyonlar bitene dek vadideki seyir terasından manastırın eşsiz güzelliğinin tadını çıkartabilir.
5- Efes Antik Kenti
İyonya’nın 12 kentinden biri, belki de en önemlisi olan Efes Antik Kenti Klasik Yunan’ın insanlık tarihine kazandırmış olduğu en kıymetli eserlerden birisi olan ve Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak nitelendirilen Artemis Tapınağı’na da ev sahipliği yapıyor. Artemis Tapınağı bugün Londra’daki British Museum’da ziyaret edilebiliyor. Efes’te korunan diğer yapılar ise bugün ziyaretçi akınına uğruyor. Antik kentin en önemli yapıları arasında Celsus Kütüphasi ve Efes Antik Tiyatrosu bulunuyor. Bu iki yapı şehrin genişlemesinin büyük ölçüde gerçekleştiği dönem olan M.Ö. 129 yılı sonrasında inşa edilmiş. Celsus Kütüphanesi’nin giriş bölümü göz alıcı heykelleri ile büyülüyor. 25.000 seyirci kapasitesine sahip Efes Tiyatrosu ise bütün ihtişamı ile ilk günkü amacına uygun şekilde sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapıyor.
Efes Antik Kenti her yıl 1.5 milyon ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor ve her seferinde büyülemeyi başarıyor.
6- Kapadokya
Kapadokya İç Anadolu’nun büyüleyici peribacaları ve arazisi özdeşleşmiş bölgesine verilen tarihi bir isimdir. Bölge Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ’ın püskürttüğü yumuşak volkanik malzemenin su ve rüzgârın etkisi ile aşındırılmasının ardından şekil kazanmıştır. Bölgenin adı Farsça kökenlidir ve “Güzel Atlar Diyarı” (Kapp Tuchia) anlamına gelmektedir. Bölgedeki doğa ve insan eliyle şekillendirilmiş yapıların zenginliği bölgeye adeta bir açıkhava müzesi niteliği kazandırmaktadır. İnsanların oyduğu evler, kiliseler, yer altına kurulu şehirler bölgenin her yıl neredeyse 2 milyon ziyaretçi tarafından ziyaret edilmesinin başlıca nedenidir. Kapadokya’nın doğal ve tarihi güzelliklerinin insan gözünü zorlaması ve bölgenin tadını doya doya çıkarmaya olanak sağlaması sıcak hava balonlarını bölgenin manzarasının ayrılmaz bir parçası yapmıştır.
7- Kızıl Kule
Alanya Limanı’nda bulunan sekizgen şekilli kule ilçenin ilk aklama gelen ve en belirgin sembolüdür. 13. yüzyılda I. Alâeddin Keykubad’ın emri ile inşa ettirilen kule kara savunma yapılarının mükemmel bir örneğidir. Kule 2000 asker kapasitelidir ve ismini üst katlarının inşasında kullanılan kırmızı taşlardan almaktadır. Alanya’lıların gurur duyduğu unsurların başında gelen bu güzel yapı şimdi dolaşımdan kalmış olan 250.000 Lira’lık banknotun arkasında tasvir edilmiştir. Kızıl Kule’nin ikonin bir tarihi miras olması yalnızca kulenin bulunduğu bölgenin değil Alanya genelinde hatta Alanya satılık emlak ilanları üzerinde de etkili olması söz konusu. Bu ikonik yapının en üst katı ise Etnografya Müzesi’ne dönüştürülerek hizmet vermeye devam etmektedir ve bugün hala Alanya’daki en önemli yapıların başında gelmektedir.
8- Prens Adaları
Adalar, tarih boyunca çeşitli kaynaklarda ve dönemlerde çeşitli adlarla anılmıştır. Bunların en yaygını Batı kaynaklarının kullandığı "Prens Adaları" dır. Bu ad adalara, Bizans döneminde soyluların, prenslerin, patriklerin hatta imparatorların sürgün yeri olarak kullanıldıkları; kimi kaynaklara göre de, Bizans İmparatoru II. Justinus 567'de Büyükada'da görkemli bir saray ve manastır yaptırdığı için verilmiştir. Adalarda manastırlar ve kiliseler dışında, okulların, köşklerin, otel olarak kullanılan binaların yapılmaya başlaması 1820'lerden daha erken değildir. Köşklerin yapımı 1850'lerden sonra hızlanmıştır. 20. yüzyılın başında art-nouveau üslubu, yerleşik zevke uyan süslemeciliği ve ahşaba uygulanabilirliğiyle adalar mimarisine hakim olmuştur. Art-nouveau'nun ahşaba uygulanmasının başka hiçbir yerde görülmeyen örneklerine, adalardaki köşklerde rastlanır. Hâlen faal durumda olan ve çoğu 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra inşa edilmiş kiliselerin, kilise okulları ve manastırların mimarisinde, eklektik ve neogotik etkiler görülür.
Dar cepheli, çoğu iki katlı bahçeli sıra evler ve büyük bahçeler içinde neoklasik, özellikle de art-nouveau üsluplu birkaç katlı ahşap köşkler, adaların yerel yerleşme ve mimarisinin temel öğeleridir. Bu mimari üslup çeşitliliği 20. yüzyıl başlarındaki Batılılaşma sürecini yansıtmaktadır.
Günümüzde adalar, yerleşik 10 bin-20 bin nüfusu, yaz aylarında yüzbinlere vardıran yazlıkçıları ve günübirlik ziyaretçileriyle; deniz otobüsü ve motor seferleri, sayıca artan otelleri, pansiyonları, en lüksünden en sıradana kadar lokantaları, gazinoları, kulüpleri, eğlence yerleriyle ve belli bir korumacılık anlayışı içinde, dış görünüşleri geçmişten çizgiler taşısa da içleri çok daireli apartmanlar olarak düzenlenmiş ahşap köşklerin hemen yanında yükselen villaları, apartman yavrusu yapılarıyla geçmişin izlerini sönük de olsa sürdürmektedir.
9- Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı; Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra 1460 yılında yapılmaya başlanmış ve 1478 yılında da tamamlanmıştır. Saray, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında, İstanbul yarımadasının ucundaki Sarayburnu’nda yer alan Doğu Roma yerleşkesinin üzerinde 700.000 metrekarelik bir arazi üzerine inşa edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet başta olmak üzere Sultan Abdülmecid’e kadar dört yüz yıl imparatorluğun; eğitim, idare ve sanat merkezi olan Topkapı Sarayı, yapılış gününden itibaren günümüze kadar önemini korumayı başarmıştır.
İstanbul Sarayburnu’nda yer alan Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun 600 yıllık tarihinde 400 yıl boyunca oldukça önemli bir yere sahip olmuştur. Özellikle yabancı turistlerin akınına uğrayan Topkapı Sarayı, 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirasları Listesi’ndeki yerini almıştır. Topkapı Sarayı’nın yapımında tamamen Barok Mimarisi ve Osmanlı Mimarisi kullanılmıştır. Topkapı Sarayı, Cumhuriyet’in ilanı ile Topkapı Sarayı tamamen müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sarayda her gün binlerce insanı doyuracak kadar yemek pişirilirdi. Ayrıca padişahın annesi, eşi ve çocukları da bu sarayda ikamet ederdi.
10 - Alaçatı
İzmir’in En Popüler Tatil Beldesi Alaçatı’nın En Güzel Otelleri Çeşme ilçe sınırları içerisinde yer alan Alaçatı, İzmir’in en güzel beldelerinden biridir. Akdeniz sıcağından hoşlanmayanlara her daim esintili havası ve serin denizi ile eşsiz bir tatil olanağı sunmakta olan Alaçatı aynı zamanda sörf olanaklarıyla da dikkat çekmektedir. Gece hayatı da oldukça hareketli olan belde, rengarenk taş evleri, birbirinden özel restoran ve kafeleri, berrak denizi ve eğlence dolu plajları ile ziyaretçilerine eksiksiz bir tatil deneyimi yaşatmaktadır.
Dönemin Osmanlı sadrazamı Alaçatı’nın güneyindeki bataklık bölgeyi kurutun emrini verince, bataklığın kurutulması ve bugünkü Hacı Memiş bölgesindeki tarlalarda çalıştırılmak için bölgeye Sakız Adası‘ndan Rum işçiler getirtilir. Yapılan drenaj kanalları sayesinde bataklık kurutulur ve limana çevrilir.
Kanal inşaatında çalışmak üzere gelen Rum işçilere limana bir kilometre içeride bir kasaba inşa etme izni verilir ve o zamanın ismiyle Agrilia, günümüzün adıyla Alaçatı kasabası doğmuş olur. Büyük toprak sahibi Türkler tarlalarını ‘imar’ edip işlemeleri koşulu ile verirler. Rumlar Alaçatı’yı imar etmişler ve Alaçatı’da bağcılığı geliştirmişler. Alaçatı’ya asıl ününü getiren, rüzgarı ve sörf tutkunları için bir numara olan sahili. 1995’lerde sörf sporuna uygun bir yer olduğunun keşfedilen Alaçatı, yılda 330’u aşan rüzgarlı gün sayısıyla dünyanın en önemli rüzgar sörfü merkezlerinden biri. Son yıllarda Dünya ve Avrupa Windsurf Şampiyonalarına ev sahipliği yapması ve yeni merkezlerin açılmasıyla Alaçatı rüzgarının ünü giderek arttı. Rüzgarıyla ünlü Alaçatı, İzmir satılık emlak ilanlarına da olumlu yansıyan bir fiyat hareketinin de kaynağı oldu. Alaçatı merkezin birkaç kilometre güneyinde yer alan Yumru Koyu, windsurf, kitesurf, yelken gibi birçok ekstrem su sporu için biçilmiş kaftan.
Türkiye'de ziyaret edilmesi gereken 10 yere yakından baktık. Fakat biliyoruz ki söz konusu Türkiye olunca her liste eksik ve her ziyaret kısa kalacaktır. Yalnızca bir yaşam boyu bu mükemmel coğrafyada yaşamak buna yeter. Eğer siz de ancak bir yaşam boyu Türkiye'de kalmak bu güzel ülkeyi tanımaya yetebilir diyorsanız, Realtor Türkiye olarak bu kararınıza katkıda bulunmktan mutluluk duyarız.