İzmir’de Gezilecek En Güzel ve En Popüler Yerler

Kemeraltı Çarşısı

 

Eskiden olduğu gibi günümüz tarihinde de Kemeraltı Çarşısı, İzmir’in en önemli alışveriş merkezlerinden birisidir.  Eskinin gizemli kubbeli dükkânlarının sayısı hayli azalsa bile, mağazaları, modern iş merkezleri, sinemaları ve kafeleri ile sokakları haftanın her günü canlıdır ve her türlü alışveriş yapılabilmektedir. Bu kapalı ve açık mekânlardan oluşan çarşıda yerel Türk el sanatlarından çini panolar, ahşap ürünler, seramikler, halı ve kilimler, deri ürünlerinden bir çok seçeneği bulabilirsiniz. İzmir il merkezi Konak ilçesinden başlayarak Konak meydanına kadar ulaşan ve ticari faaliyetlerin yoğun şekilde yaşandığı çarşı Eşrefpaşa ve Fevzipaşa caddesi caddesinin sınırlarını oluşturmuştur ve . 

Hisar Cami’ne de adını veren Hisar’ın sağ tarafında bir iç liman bulunuyor. Piri Reis’in eserinde anlatılan bu liman, Roma İmparatorluğu’nun egemenliği dönemlerinde kemeraltı, liman girişini savunmak üzere inşa edilmiş bir kalenin varlığı ile ortaya çıkmaktadır. 13.yüzyıldan itibaren coğrafi açıdan doğal ve korunaklı bir limanın yanındaki kemeraltı bölgesi ilk ticari faaliyetlerine başlamıştır. 13-16 yüzyılları arasında Kemeraltında,ticaret ve liman faaliyetleri sınırlıydı fakat 17.yüzyılda Kemeraltı önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir ve değer bakımından İzmir satılık emlak ilanlarına olumlu bir etkide bulunmuştur. Kemeraltı ekonomisi hızla gelişen İzmir‘in toptan ve perakende ticaret merkeziydi. 

Anadolu ve Asya içlerinden kervanlarla gelen mallar,Melez çayının üzerinde bulunan Kervan Köprüsü’nde boşaltılıyor,takas yapılıyor ve yeni ürünlerle geri gidiyordu.İhraç edilecek ürünler ise Kemeraltı’ndaki hanlarda tasnif edildikten sonra iç limandaki gemilere yükleniyordu. Kemeraltı Caddesi’nin bittiği noktada ,kıyı ile bütünleşen alan ve çevresinde,Osmanlı Devleti’nin varlığı ve gücünü hissettiren Sarı Kışla,Hükümet Konağı,Saat Kulesi ve eski adliye binası yer alıyordu.Bu tesislerin burada konumlanmasını İzmir’in dünya ekonomisiyle bütünleşen bir liman kenti olması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamını İzmir’de yaşayanlar ile dışarıdan gelen yabancılara hissettirecek olmasını,Osmanlı yönetimi özellikle istemiştir.

 

Kordon

 

Kordon boyu Ege’nin incisi olarak bilinen İzmir’in en meşhur noktalarından birisidir. Bütün İzmir halkının bildiği ve en az bir kere de olsa gittiği bir yerdir. Bunun haricinde çoğu İzmirli için bir nevi buluşma noktası olarak adlandırılır. Kordon Boyu sadece İzmir için ünlü bir yer değildir. Türkiye’nin her yerinde insanların bildiği ismini sıklıkla duyduğu bir yerdir. Kordon İzmir’in Konak ilçesine bağlı Alsancak semtinde bulunur. İzmir’in en büyük sosyalleşme alanlarından birisi olan Kordon boyunun ise birçok özelliği bulunur. Kordonun en büyük özelliği yeşil ve mavinin yan yana olmasıdır. Geniş bir çim alan hemen yanında ise masmavi deniz ile buraya giden insanlara huzur verir. Çimenlerin bir diğer tarafında ise insanların yine oturup sohbet edebileceği kafeler bulunmaktadır. Kafelerin yanı sıra restoranlarda bulunan caddede Kordonun güzelliğine güzellik katmaktadır.

İzmir Kordon, yaz ve bahar aylarında birçok etkinliğe ve konsere de ev sahipliği yapmaktadır. Kordun aynı zamanda İzmir satılık emlak ilanları incelendiğinde en değerli yapıların bulunduğunu görebileceğiz yegane yerlerden de biridir. Bu anlamda İzmir belediyesi Kordonun kapladığı yeri olabildiğince verimli kullanmaya çalışıyor. Trafikten ve kargaşadan uzak bir yerde olması sebebiyle de ailelerinde zaman geçirmek için tercih ettiği bir yerdir. Hem alan bakımından da ailecek yapılabilecek birçok oyuna veya aktiviteye oldukça rahat karşılayabilir. Buraya Gelen insanların tek düşüncesi oyun oynamak veya eğlenmek olmayabiliyor. Dinlenmek huzurlu bir yürüyüş yapmak ya da sohbet etmek içinde gayet elverişli bir yerdir. Kordon İzmir için çok önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yegane sebebi ise İzmir halkı için buranın sembolik bir yer taşımasıdır.

İzmir için gezilecek yerler listesinin başında gelen yerlerden birisi olan Kordon özel bir yere sahiptir. Burada bisiklete binmek yürüyüş yapmak da oldukça popülerdir. Kordon boyu oldukça uzun olduğu için kendini tekrar eden parkların aksine yürüyüş yapan insanların yeni manzaralar görmesine olanak tanıyor. Durum böyle olunca da yürüyüş yapmak isteyen insanlar için yine kordon önemli bir yer haline geliyor. Kordonun en büyük özelliklerinden birisi ise buraya gelen insanların sadece Kordon ile yetinmeyecek olmasıdır. Etrafında da gezilecek birçok alan bulunmaktadır. Kordon Boyunda bulunan Atatürk Evi hem İzmirliler tarafından hem de buraya tatile gelen turistler tarafından yoğun ilgi görmektedir. Üstünden geçen bunca zamana rağmen iyi korunmuş olan ev müze haline getirilmiş ve ziyarete açık haldedir. Atatürk evinin yanı sıra yine Kordon boyuna yakın olan Kıbrıs Şehitleri Caddesi ile de ünlüdür. Hem kültürel anlamda hem eğlence anlamında İzmir için önemli bir yere sahip olan caddede hem kültürlenmek hem de eğlenmek mümkün oluyor.

 

Meryem Ana Evi

 

Doğu Hıristiyan (Orthodoks) dinsel geleneği uyarınca Meryem Ana’nın 63 yaşında Kudüs’te öldüğü ve Gethsemani’de gömüldüğü kabul edilir. Ancak bu geleneğin dayanağı ne sağlamdır ne de 5. yüzyıldan eskiye gitmektedir. Ayrıca havarilerin üç gün sonra mezarın boş olduğunu gördükleri de bildirilmektedir. Kutsal kitap Meryem’in son yılları konusunda hiçbir şey yazmaz. Geçmişi en azından 431 yılındaki Efes Konsili’ne kadar uzanan karşıt görüş Genel Konsil sonrasında İstanbul’a yazılan mektuptaki bir cümleye dayanır. Bu cümlede Meryem Ana’nın Efes’te St. Jean’la birlikte olduğu yazılıdır. Böylece 37-48 yıllarında Efes’te olduğuna inanılan St. Jean’ın Meryem’le birlikte buraya geldiği ve Meryem Ana’nın burada yaşayıp 44 yılında öldüğü kabul edilir.

Efes geleneğini kabul edenlerin başında Papa 14. Benoit (1740-1758) gelmektedir. Tezin dayandığı temel görüşe göre, Meryem’in mezarı Kudüs’te olsaydı, bu yerin ilk günden itibaren takdis edilmesi gerekirdi. Halbuki İmparator Büyük Konstantin’in annesi Azize Helena, Kudüs’teki kutsal yerlerin bakımı için oraya gittiğinde (M.S. 326-328) İsa ile ilgili çok sayıda kilise inşa ettirdiği halde Meryem’in mezarıyla hiç ilgilenmemiştir.

M.S. 5. yüzyıldan sonra birçok kaynakta Meryem’in bir süre Ephesos’ta yaşadığı kaydına rastlanmasına karşın, evi ve mezarının yeri karanlıkta kalmıştır. Kuşkusuz ev çoktan yıkılmış ve mezar kaybolmuş olabilirdi. Şimdiki Meryem Ana Evi’nin bulunması Catherine Emmerich’in (1774-1823) gördüğü birtakım vizyonlara dayanır. Alman rahibenin vizyonlarından yola çıkarak “Meryem’in Yaşamı” adlı bir kitap yazılmıştır. On iki yıl yatağından kalkamayacak derecede hasta olduğu ve Ephesos’u hiç görmediği halde, Emmerich, Meryem’in yaşadığı evin kent dışındaki bir dağ yamacında yer aldığını söylemiş ve onu ayrıntılı bir biçimde anlatmıştır.

1891 yılında İzmir’deki Lazaristlerin Başrahibi M. Poulin ve Rahip H. Jung Efes çevresindeki tepelerde bir araştırma gezisi düzenlemiş ve sonuçta anlatılanlara tümüyle uyan yıkık bir ev bulmuşlardır. Bülbül Dağı üzerinde ve denizden 420 m. yüksekteki ev anlatılanlara o denli uymaktadır ki bir gözlemci, “ev ve çevresinin adeta Catherine Emmerich’in talimatlarına göre düzenlendiğini” belirtmiştir. Ev olarak tanımlanmasına karşın burası aslında haç planlı bir şapeldir. Duvarları 6-7. yüzyıl veya daha sonrasının özelliklerini göstermektedir. Ancak evin çevresinde M.S. I. yüzyıla tarihlenebilecek Roma yapıları ve mozaikleri bulunmuştur. Evin yakınında olması gereken “Mezar” bulanamamıştır. Araştırma ekibi, Şirince (Çirkince) Köyü’ndeki Ortodoks Rumların her yıl 15 Ağustos’ta “Panaya Kapulu” adını verdikleri burada Meryem’in sonsuz uykuya dalışı ile ilgili ayinler yaptıklarını belirlemiştir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu inancın kökeni çok eskilere, Meryem Ana’nın burada yaşadığına da dayanabilir. Özellikle her yıl yapılan 15 Ağustos ayinlerine Vatikan temsilcileri de katılmaktadır. Ayrıca 1985 yılından bu yana Efes Meryem Ana Kilisesi’nde, Konsil toplantısının yıldönümü olan Ekim ayının ilk Pazar günü dini ayın yapılmaktadır.

 

Karaburun

 

İzmir Körfezi’nin batı ucunda yer alan Karaburun, kendi adıyla anılan yarımadanın en bakir yöresidir. 106 km’lik İzmir - Karaburun yolu deniz kıyısını izleyen asfalt ama çok virajlı olduğundan birbuçuk saat kadar sürer. Yol virajlıdır ama her virajı döndüğünüzde dantel gibi işlenmiş küçük koylar çıkar karşınıza ve bu yolculuğu keyifli kılar. Bölgede ender de olsa modern, topografya ile uyumlu mülkler de görülebilmektedir. Bu mülkler hakkında bilgiye İzmir satılık emlak ilanları incelenerek de ulaşılabilir. Karaburun’dan önce Mordoğan’a ulaşılır. Yol boyunca toplu ya da tek tek yazlıklar sıralanır. Karaburun kayalar üzerinde kurulmuş, ancak batısı sahil olan sarp bir kücük ilçedir. Şeyh Bedrettin’in müridlerinden Börklüce Mustafa’nın önderliğindeki köylü ayaklanmalarının geçtiği yörelerden biri olarak biliniyor ama ilçede ve çevre köylerde o döneme ait hiçbir iz, hiçbir anı yok. İzmir çevresinin en temiz denizi Karaburun’dadır dense yeridir. Dalma merağınız varsa takımlarınızı yanınızda götürün. Karaburun, Alaçatı kadar olmasa da windsurf için de uygun esintiye sahiptir. Çevreye gezi yapmak isterseniz, Büyükada ve Küçükada’ya tekne turuna katılabilirsiniz. Adaların denize girmeye uygun son derece güzel sahillerinin olduğunu da not edelim. Issız yerlerde kamp kurmak ve doğayla başbaşa olmak isteyenler çadırlarını, sırt çantalarını toplayıp Karaburun’a koşsunlar. Sakin ve çok güzel yerler bulucaklar.

 

Çeşme'nin Tarihi İlçe Merkezi

 

Çeşme’nin tarihi ilçe merkezinin bulunduğu eski yerleşim ise Ilıca’dan on dakika ilerde. İlçenin eski yerleşimi önemli ölçüde korunabilmiş. Dar sokaklar, küçük evler arasından geçerek deniz kenarına çıktığınızda şimdi otel olarak kullanılan Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı’nı (1528) göreceksiniz. Yazın en sıcak günlerinde bile serin iç avlusu ve odaları ile çok iyi durumdadır. Arka tarafında da Çeşme Kalesi yer alıyor. Kalenin üzeri güzel manzaralı bir lokanta, özellikle geceleri güzel bir yemek için uygun. Taverna havalı işletmelerden hoşlanmıyorsanız denemeyin. 1508’de yapılan Osmanlı kalesi daha sonra onarım görmüştür. Ön taraftaki anıt 1770 deniz savaşlarında ölenlerin anısına 1953’de yapılmıştır.

Çeşme’nin hemen karşısındaki Yunan adası Sakız çıplak gözle görülebilecek kadar yakındır. Çeşme Limanı’ndan İtalya seferleri yapan feribotlar kalkar, deniz yoluyla gelen turistlerin de giriş kapısıdır. İlçe merkezinin sahilinde oteller, lokantalar, cafeler bulunur ama denize girmek için biraz ötelere gitmek gerekiyor. Ama Çeşme’nin sokaklarını iyice bir dolaşmalısınız. Pek çoğu pansiyon olarak kullanılan ve değeri İzmir satılık emlak ilanları ile ölçülebilen küçük, şirin evlerin arasında daracık sokaklarda gezmenin keyfi bir başka oluyor. Çarşı çok sayıda "turistik eşya" satan dükkanla dolu. Sizin ilginizi sakız reçeli; sakız, kekik ve anasonla beslenen arıların yaptığı güzel ballara çekmek istiyoruz. Çeşme’de bol sakız ağacı var ve sakızdan her türlü şey üretiliyor.

 

Efes Antik Kenti

 

Kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına dayanan ve Helenistik dönemden tutunda Roma, Bizans (Doğu Roma), Beylikler ve Osmanlı dönemlerine kadar aktif yerleşim yeri olarak kullanılan o soylu şehir; Efes. Asırlar boyu üstün şehir planlama örneği oluşuyla, büyük öneme sahip bir liman kenti olmanın getirdiği ticaret merkezi özelliğiyle, binlerce yıl çok zengin kültüre sahip uygarlıklara ev sahipliği yapmasının kaçınılmaz sonucu olarak bir kültürler beşiği oluşuyla, Hristiyanlığın Hac merkezi olarak kabul görülmesi ve asırlardır bir dini merkez olma özelliğiyle; Efes tarihin bir parçası değil tarihin ta kendisi desek yanlış olmaz sanırım.

Efes’in ilk olarak tarihte amazon adıyla anılan kadın savaşçılar tarafından kurulduğu ve hatta isminin Arzawa (Ana Tanrıça Kenti) Krallığı’nın bir şehri olan Apasas’tan geldiği rivayet edilir. Bu döneme dair çok net bilgiler bulunmasa da uzun yıllar bu bölgede yerli halkın yaşadığı düşünülüyor. Öncesinde küçük bir yaşam merkezi olduğu düşünülen bölgenin önem kazanıp güçlenmesi Atina Prensi Androklos eliyle başlıyor. Efes Antik Kentin de bulunan Hadrianus Tapınağı girişinde Efes’in kuruluşunu anlatan şu cümleler bulunuyor;

Atina kralı Kodros’un cesur oğlu Androklos, Ege’nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce, Delfi kentindeki Apollon Tapınağı’nın kâhinlerine danışır. Kâhinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege’nin lacivert sularına yelken açar… Kaystros (Küçük Menderes) Nehri’nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yaban domuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Burada bir kent kurmaya karar verirler ve günümüze kadar varlığını sürdüren Efes antik kenti böylece inşa edilmiş olur.

Türkiye'deki Güncel Piyasa Trendleri ve Fırsatlarından Haberdar Olun!
Ağımıza Katılın

Türkiye'deki Güncel Piyasa Trendleri ve Fırsatlarından Haberdar Olun!

Toplam E-posta Abone Sayısı 30.000+

Loading...